SUFFRAGETTE- DİREN
‘Kadınların başarılı olamayacağını düşünen sizlere şunu söylemek isterim, İngiliz hükümetini bu pozisyona getirmeyi başardık. Hükümet artık şu alternatifle yüzleşmek zorunda: Kadınlar artık ya öldürülecek, ya da oy kullanacak.’
Emmeline Pankhurst
Kadın hareketlerini en iyi şekilde anlatan filmlerden biri olan ‘Suffragette’ (Diren!), 1912 yılında Lonra’da geçen bir filmdir. Film çamaşırhanede işçi olarak çalışan birkaç kadının hikayesi ile başlamaktadır. Film’de ilk olarak dikkat çekilen nokta, erkeklerin kadınların seçilme hakkına karşı çıkmalarıdır. Buna karşı çıkma sebepleri olarak, kadınlara böyle bir hak verilmesi durumunda, yargıç, avukat vb. meslekleri de yapmak isteyecek olmalarıdır. Kadınlar ise onlarla eşit şartlarda çalışıyorlarsa onlarla eşit oy kullanma hakkına da sahip olmaları gerektiğini düşünmektedir. Film Sarah Gavron tarafından yönetilmiş, Abi Morgan tarafından yazılmış bir filmdir. 2015 yılında vizyona girmiştir.
Filmde başrolde gördüğümüz Maud Watt, çamaşırhanedeki günlük işlerini bitirdikten sonra, bir teslimat için yola çıkar. Bu yolculuk sırasında kendisi ile aynı işyerinde çalışan Violet Miller’ın bir mağazaya taşla saldırdığına tanık olur. Korku içinde evine dönüyor, Ev işlerini tamamladıktan sonra uyuyor ve ertesi sabah oğlunu hazırlıyor. Filmin bu kısmında kadınların iş hayatında yoğun bir şekilde çalıştıktan sonra aynı şekilde evlerinde de çalıştıklarına dikkat çekiliyor.
Bu dönemde kadınlar kazandıkları paraları eşlerine veriyorlar. Kadınlar erkeklerden daha fazla çalışıp onlardan daha düşük maaş alıyorlar. Annesi de kendisi gibi çamaşırhanede çalıştığından erken yaşta, Maud henüz dört yaşındayken ölüyor. Maud 7 yaşında yarı zamanlı olarak, 12 yaşında da tam zamanlı olarak bu işyerinde çalışıyor. İşyerinde patron sesini çıkarmayacak küçük yaştaki kızlara istediği gibi tacizde bulunabiliyor. Bunlara tanıklık eden Maud yaşadığı hayatı değiştirmek istediğini fark ediyor.
Bir gün kadınların seçilme hakkındaki isteklerini dinlemek için bir konsey ile görüşme düzenlenir. Fakat konuşmayı yapacak arkadaşları dayak yediği ve konuşabilecek durumda olmadığı için konuşmayı Maud yapar, erkekler onun konuşmasından etkilenir ama sonuç kadınların oy kullanamayacakları yönünde çıkınca kadınlar başkaldırır. Gruptaki bütün kadınlar gözaltına alınıyor. Bu gözaltı sonucunda eşi ve komşuları ile arası açılan MAud, böyle bir hareketin içinde olmayacağına dair eşine söz verir. Fakat işyerindeki adaletsizlikler, kadın arkadaşlarının konuşmaları gibi etkenler nedeniyle guruptan kopamaz.
Bir gün ünlü oy hakkı aktivisti Emmeline Pank ‘ı dinlemek için yine guruba katılır. Fakat konuşmanın ortasında Emmeline gözaltına alınmak istenir. Maud , Emmeline’nın kaçması için yardımcı olur. Bu işbirliği Mead’ın eşi ile arasının açılmasına ve çocuğunu görememesine mal olur. Diğer kadınlar ona kalacak bir yer bulur.
Ertesi sabah işine gittiğinde de işten kovulduğunu öğrenir. Burada kadınların sosyal baskı altında kaldıkları ve bu süreçte yalnızlaştırıldıkları üzerinde durulmuştur. Polis tarafından işbirliği teklif edildiğinde Maud kendini bir oy hakkı savunucusu olarak nitelendirerek, görevi reddetmiştir.
Çocuğunun doğum gününde onu görmeye giden kadın, onun evlatlık verildiğini öğrenir. Çocuğunu vermek istemez ama buna engel olamaz. Çünkü bu dönemde kadınlar çocukları üzerinde hak sahibi olamamaktadır. Hayatında her şeyini kaybeden kahramanımız daha fazla çalışmaya katılmaya karar verir.
Seslerini duyurmak için en son kralın izlemeye gideceği at yarışında eylem yapmaya karar verirler. Kısa bir tren yolculuğu sonucunda, fark edilmeden alana girmeyi başarırlar. Fakat arkadaşının yapmayı planladığı eylemden habersizdir. Arkadaşı at yarışı sırasında parkura girer, elindeki kadınlara eşit oy hakkı pankartını açar ve bir atın kendisine çarpması sonucunda can verir. Bu olay tüm dünyada duyulur ve yüzlerce kadın, cenazede yürümek için toplanır. Artık kadınlar seslerini duyurmayı başarmışlardır.
Film, kadınların oy hakkını alabilmeleri için mücadele etmek zorunda kaldıklarını açıkça ortaya koymaktadır.
Birleşik Krallıkta, süfrajet olarak adlandırılan ilk örgüt olan Kadınların Sosyal Ve Politik Birliği, kadınların seçme ve seçilme hakkını alabilmeleri için hükümete karşı çıkmıştır. Kadınların görevlerinin çocuklarına bakmak, ev işleriyle ilgilenmek, eşlerine itaat ederek onların söylediklerini yapmanın normal olduğu bir dönemde, kadınlar bu yaşam biçiminin doğru olmadığına karar verip, erkeklerin erkek erkeğe kurdukları düzene karşı çıkmaktadır.
Feminzm tarihsel süreçte iki dalga ile anılmaktadır. Fakat itibar edilen üç farklı dalgadan da bahsetmek mümkündür. Bu dalgalar on dokuzuncu yüzyılda başlayıp, yirmi birinci yüzyılda sona ermektedir.
Birinci dalga, Wolıstonecraft’ın Kadın Haklarının Savunusu isimli eserinin içindeki taleplerle oluşturulmuş bir akımdır. Bu kitapta, kadınların oy kullanabilmeleri, eğitimde erkeklerle eşitlik, kadınların mülkiyet haklarını içermektedir.( Gün Taş, Akademik Hassasiyetler 2016; 166-167).
Feminist Kuramcılar, erkeklerle eşit haklara ve özgürlüklere sahip bireyler olduklarını savunmaktaydılar. Kadınların ev işleri dışında kendilerine de zaman ayırmaları gerektiğini savunmuşlar, ev hayatının ve kamusal alanın eleştirisini yapmışlardır.(donovan, 20016:21)
Feminizm’in ilk dalgasında, yaşam hakları ve özgürlükleri, oy kullanma hakkı, eşitim fırsat eşitliğini içeren birçok eser ortaya çıkmıştır. Hem sosyal ve siyasal haklar hem de ırkçılık için mücadeleler bu dönemde ortaya çıkmıştır.
Film bu dalganın, etkisini kadınların bu dönemdeki mücadelesini, ve zafere ulaşma yollarını ortaya koymaktadır. İngiltre’de 1918 yılında bazı kadınlara seçme ve seçilme hakkı, 1925 yılında bir kadın çocukları üzerinde hak sahibi olabilme, 1928 yılında kadınlar ve erkekler eşit oy hakkına sahip olabildi.
Kadınlara seçme ve seçilme hakkı;
- Yeni Zellanda da 1893 yılında,
- Avusturalya’da 1902 yılında,
- Norveç’te 1913 yılında,
- Rusya’da 1917 yılında,
- Avusturya, Almanya, Polonya ‘da 1918 yılında,
- A.B.D.’de 1920 yılında,
- Brezilya,1932 yılında,
- Türkiye’de 1934 yılında,
- Fransa ‘da 1944 yılında,
- İtalya’da 1945 yılında,
- Çin’de ve Hindistan’da 1949 yılında,
- Meksika’da 1953 yılında,
- İsviçre’de 1971 yılında,
- Ürdün’de 1974 yılında,
- Nijerya’da 1976 yılında,
- Katar’da 2003 yılında,
- Suudi Arabistan 2015 yılında verilmiştir.
2015 yılında vizyona giren filmin Gala gecesinde, Kadınlara yönelik şiddeti protesto etmek için feminist kadınlar eylem yapmıştır. ‘ölü kadınlar oy kullanamaz’ sloganıyla, süfrajetlerin yöntemlerini kullanarak eylem sırasında mor duman bombaları patlatmışlardır. Kemer sıkma politikaları nedeni ile ingiltere’de kadınların konut, para ve hukuk desteklerinin azaldığına dair bir bildiri yayınlamışlardır.
Bu durum da bize hala kadınların erkeklerle eşit sosyal haklara sahip olmadığını göstermektedir. Zorlaşan hayat şartlarında hem kamusal alanda hem de ev işlerinde çalışıp, erkeklere itaat etmesi gereken kadınlar çalışan ve çocuk doğurma işlevlerinin değişmesi istenmeyen varlıklar olmaya devam etmektedir. Bedenen ve zihnen erkeklerden zayıf olduklarına inanılmaya devam edilmektedir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder